20 Ekim 2009 Salı

Oturma Odasında Bir 'Dancing Queen'


Pazar gecesi -yani şu evdeki herkesin yattığı, benim de oturma odasına geçip test çözdüğüm gece- sıkıla sıkıla test çözüyordum. "Bari müzik dinleyeyim, daha az sıkılırım en azından." diyerek mp4'ümü taktım kulağıma.

İlk başta böyle normal normal dinliyordum işte ben, sonra Joy Division'ın Love Will Tear Us Apart'ı çalmaya başladı. Neden bilmiyorum böyle acayip bir gaz yaptı bende şarkı. Sesi sonuna kadar açtım ve kulağımda kulaklıklarla kollarımı iki yana açarak ritmik bir şekilde dönmeye başladım. En azından o sayfalarca süren, bitmek bilmeyen karışım problemlerini çözmekten çok daha güzeldi. Ben de kaptırdım kendimi. Şarkı biterken dedim ki "şimdi karışım problemlerine dönersem kusabilirim, en iyisi ben böyle devam edeyim.". Öyle de yaptım listeden tek tek birbirinden alakasız bir sürü şarkı seçip bir yandan dans ettim, bir yandan da şarkı söyledim -teknik olarak sadece ağzımı kıpırdattım; çünkü sanırım saat 12 sularında herkes yatmışken avaz avaz bağırmak pek hoş karşılanmazdı ev ahalisi tarafından.

Sessiz olmam mühim değildi ama. Ben yine de ağzımı sonuna kadar açıp şarkıları söylüyordum, hatta sözlerini bilmediğim şarkılarda sözleri uyduruyordum. Ve tabii ki deliler gibi dans ediyordum. Çünkü ben o sırada bir süperstardım, dancing queen'dim. Böyle ayrıntıların önemi olmazdı tabii ki de.

Seçtiğim şarkıların da etkisiyle dur durak bilmeden tam bir saat boyunca (12-1) oynadım, atladım, zıpladım, döndüm, türlü türlü atraksiyonlara girdim. Love Will Tear Us Apart'la başladığım dansıma When I Grow Up'la devam ettim -ki işte o beni iyice kıvama getirdi. Çünkü ben when i grow up'ı dinlerken hep bir kızılderili şarkısı dinliyormuş gibi hissediyorum, bu yüzden de o çalarken çok etnik bir dans yaptım. Böyle hatta bir an gözlerimi kapadım; yüzümde boya, kafamda da tüy varmış gibi hissettim. Sonra bundan sonra en iyi Arjantin gider. Arjantin çalmaktayken klasik, modern, rock'n roll bütün dans figürlerini sergiledim. Hatta şu adını bilmediğim ama bir zamanların ayakları çapraz kaydırarak yapılan hareketi bile yaptım. Hazır böyleyken bir de Nolur Nolur Nolur çok iyi giderdi -ki gitti de. Ardından tarzımı değiştirdim ve biraz Meksika havaları olsun dedim, Inspiración'u açtım o yüzden. Ve zarif bir dansa başladım. Dönüşleriyle, el-kol hareketleriyle, adımlarıyla... O sırada Hold On çalmaya başladım - ki zaten ben de tam bu kadar zarafet yeter diyecektim. Hold On'la tekrar hareketlendim. O bitmek üzereyken 22'yu dinlemem gerektiğini düşündüm. Çünkü her ne kadar neşeli bir havada geçse de 22, anlamı itibariyle beni hep biraz hüzünlendirir. Sadece twenty two kısımlarını seventeen hissiyle söylerim o kadar. Onu açtığım sırada kardeşimin bacağına sürdüğü jel gözüme çarptı. Her ne kadar ortasından sıkılmış diş macunu tüpüne benziyor olsa da bir mikrofon olarak bence gayet de idare ederdi. Ben de onu mikrofon niyetine elime aldım ve sahne havasına daha da çok girdim. Hazır Lily Allen açmışken bir de Not Fair dinledim. Çünkü ondaki klasik rock havası o gece için gayet güzel olurdu hatta oldu da. Ardından listeye şöyle bir bakındım ve tabii ki Africa'yı açtım. Africa değişik ve hoş bir şarkı. Egzotik bir yanı var. Hem bir şeyler yapmak için enerji veriyor hem de hüzünlendiriyor. Severim yani... Neyse ardından tekrar Joy Division'a döndüm ve Transmission'ı açtım. Ian Curtis "dance, dance, dance, dance to the radio" dedikçe ben iyice coştum. Ama sonrasında niye hala hiç Beatles şarkısı açmadığımı düşündüm ve Ob-La-Di, Ob-La-Da'yı açtım. Beatles klasörüne girince Help'i de atlamadım tabii. Ardından her ne kadar pazar gecesi (hatta saat yönüyle pazartesi) olsa da haftanın her günü dinlenebilecek güzellikteki Friday I'm in Love'ı açtım. Sonra listeye tekrar göz atarken bence sırf ismi için bile dinlenebilecek olan Caravan Girl'ü (evet, anahtar kelime karavan. nerden bildin?) farkettim ve onu açtım. Ardından Relator'la da bana retro hissi veren bir son yaptım.

Şimdi tek tek bakınca listeye çok saçma bir diziliş aslında. Hatta dizilişi geçtim. Sanatçılar tamamıyla birbirinden alakasız. Normalde art arda dinlemeyi aklımdan geçirmeyeceğim kişiler. Ama o gece hepsi o kadar harikaydı ki. 1 saat boyunca beni müthiş eğlendirdiler. Son günlerin o bıkkın ve stresli havasından 1 saatliğine de olsa kurtardılar beni. Yine de tek bir eksik vardı, o da ABBA. Dancing Queen'i dinleyemedim bir kere. O kadar da dancing queen sayılmam demek ki...

Demek ki insanın acil durumlar için mp4'ünde birkaç tane ABBA şarkısı olması gerekiyor. En azından oturma odası aksiyonları için.

2 yorum:

Esma dedi ki...

Bence de o listede birkaç ABBA olmalıydı, bu arada bacakları çapraz şettirilen dans sanırım twist ya da ona benzer bişey, eski türk filmlerinde şımarık sosyete yapardı bu dansı:)

Amélie Poulain dedi ki...

Esma: Evet twist'ti, teşekkürler hatırlatma için. Bir türlü aklıma gelmedi yazarken, ondan böyle garip bir betimlemeye başvurdum. :)