15 Kasım 2010 Pazartesi

The Virgin Suicides.



Yaklaşık 2 yıl önce MTV'de rastladığım bir film vardı: The Virgin Suicides. Hem filmin tonları hem de Air katkılı soundtrack'leri muhteşemdi. Ama biraz başını kaçırmam ve biraz da reklam aralarının azizliğine uğramamla filme devam etmek istemedim o şekilde ve daha sonra düzgünce izleyebilmek adına kanal değiştirdim. Her ne kadar izlemek istesem bir türlü fırsat bulup izleyememiştim 2 gün önceye kadar.

Aslında çok da söyleyebileceğim bir şey yok. Replikleri olsun, müzikleri olsun, tonları/renkleri olsun beni kendimden geçirecek güzellikteydi. Her ne kadar takdir edildiği kadar eleştirilmiş de olsa bu filmle Sofia Coppola, ben ilk gruptayım. Yalnız bir uyarı, film suicidal girl bünyesine ağır gelebilir (kendimden biliyorum). Her şeyi geçtim, zaten o 5 güzel kızı film boyunca izleyip de bunalıma girmemek için insanın kendine tapması lazım. Şimdilik ruh halim; film hakkında ne uzun uzun tahliller yapacak, ne de dikkat çekmek istediğim noktaları işaret edecek halde. O yüzden replik ve fotoğrafla kapatıyorum bu konuyu.


***

~
Doctor: Burada ne işin var tatlım? Hayatın ne kadar kötüleştiğini bilecek kadar büyümedin bile.
[what are you doing here honey? you're not even old enough to knowhow bad life gets.]

Cecilia: Belli ki doktor, siz hiç 13 yaşında bir kız olmamışsınız.
[obviously doctor, you've never been a 13-year-old girl.]
~


~
Tim Weiner: Ve böylece hayatları hakkında fikir sahibi olmaya, onlarla olmadığımız zamanların hatıratına sahip olmaya başladık. Bir kız olmanın tutsaklığını hissettik, zihni nasıl aktif ve hayalci yaptığını. Ve okudukça, hangi renklerin birbirine iyi gittiğini de öğrendik. Anladık ki o kızlar aslında ruhen kadındılar; onlar sevgiyi anlıyordu, ve hatta ölümü de, ve bizim rolümüz sadece onları cezbediyor görünen havayı yaratmaktı. Anladık ki hakkımızda (biz=genel olarak erkekler) her şeyi biliyorlardı. Ve aslında onları hiç anlayamadığımızı da.

[and so we started to learn about their lives,coming to hold collective memories of times we hadn't experienced. we felt the imprisonment of being a girl, the way it made your mind dreamy.....so you ended up knowing what colours went together. we knew the girls were really women in disguise, that they understood love and even death and that our job was merely to create the noise that seemed to fascinate them. we knew that they knew everything about us (us=boys in general). and that we couldn't fathom them at all.]

~


~
Tim Weiner: Atladığı zaman, muhtemelen uçabileceğini düşünüyordu.
[when she jumped, she probably thought she could fly.]

~


~
Lux: Burada nefes alamıyorum.
[i can't breath in here.]
Mrs Lisbon: Lu, burada güvendesin/iz.
[lu, you are safe, in here.]

~


~

Tim Weiner: Geçen yıllar içinde pek çok şey söylendi kızlar hakkında. Ama biz hiçbir zaman bir yanıt bulamadık. Sonuçta fark etmiyordu aslında, ne yaşları ne de kız oluşları. Önemli olan, onları sevdiğimiz, onları çağırdığımızı duymamış olmaları ve hala onları o odalardan dışarı çağırdığımızı duymayışları, oraya ebedi yalnızlık için gidişleri ve orada onları tekrar bir araya getirecek parçaları asla bulamayacak oluşumuz.


[so much has been said about the girls over the years. but we have never found an answer. it didn't matter in the end how old they had been, or that they were girls... but only that we had loved them... and that they hadn't heard us calling... still do not hear us calling them from out of those rooms... where they went to be alone for all time... and where we will never find the pieces to put them back together.]

~


***


Hiç yorum yok: