12 Haziran 2011 Pazar

the story of how i lived during the last year.


Buraya yazmayı özlemişim. 2.5 aydır hiç yazmamışım, son 1 yıldır da doğru düzgün yazdığımı söyleyemem zaten. Eskiden her şey hakkında yazabilirdim. Okulda sinirlendiğim felsefe hocasından tut da, açamadığım eti puf paketine kadar her şey yazılarımın konusunu oluşturabilirdi. Ama artık ya çok üşengeç olmamdan ya da hiçbir şeyi yazmaya değer bulmadığımdan, ya da muhtemelen her ikisi sebebiyle pek yazmıyorum. Bir de daha önce de bahsetmiş olduğum bir husus var, insan bazen o kadar üzgün, sıkkın ya da bezgin oluyor ki tek kelime yazacak enerji bulamıyor. Biraz da ondandı belki, bilemiyorum.

Bu geçen 1 seneye dair anlatmak uzuuuun uzun anlatmak istediğim çok şey var. Ama aradan bunca zaman geçmişken bunu yapmak da biraz zor olacak ve yorucu, o yüzden şu son 1 seneyi özet geçeceğim:

  • İlk dönem hazırlıktaydım, ikinci dönem bölüme geçtim. Hukuk gerçekten sıkıcı ve zor bir bölüm. Benim gibi çalışmaktan nefret eden biri içinse daha da sıkıcı. Ama yine de okuyabileceğim tek bölümmüş gibi geliyor. Belki uluslararası ilişkiler de okuyabilirdim, o daha zevkli olurdu muhtemelen; ama yine de mantıkî bir değerlendirmeye tabii tuttuğumda hukuk okumanın benim için en iyi seçenek olduğunu görüyorum.
  • Daha önce kötü başlayan hazırlık dönemi günlerimin, çok muhteşem gittiğinden filan bahsetmiştim. Rüya kısa sürdü maalesef. Üst dönemlerle beraber derse girmek çok kasvetli bir olay. Bir kere %90'ının içi geçmiş. Herkes bir soğuk nevale, ruhsuz garip tipler. Gerçi birkaçının dediğine göre onların da hazırlık dönemleri çok iyiymiş, millet bölüme geçince sapıtmış. Muhtemelen bizim dönem de öyle olacak. Kabus gibi geçecek 4 yıl beni bekliyor yani. Muhtemelen.
  • Tabii yine de her şey o kadar da kötü değil. 1. dönemin sonlarında okuldaki bir kulübün dergisi için aylık kitap eleştirileri yazmaya başladım. Daha doğrusu arkadaşın ricasıyla ben bir kereliğine yazmıştım. Ancak benden aylık yazar olmamı istediler o bölüm için. Ben de kitapları çok sevdiğim için kabul ettim. Sene sonunda editörümüzün dergiyi bırakmaya karar vermiş ve yerine de beni önermiş. Yani önümüzdeki sene editörlük de yapacağım. Böyle bir şeyle meşgul olacak olmak bana çok iyi geldi. Çünkü istemediğim halde yapmak zorunda olduğum şeyleri yapmakla o kadar çok vakit ve enerji harcıyorum ki, gerçekten severek yapabileceğim bir şey çıktığında onu yapmak benim için adeta yeniden nefes alabilmek gibi bir şey oluyor. İşte bu yüzden dergiyle ilgilenmeye başlamak ve hatta bu sorumluluğumun daha da artacak olması benim için çok iyi oldu.
  • Tabii sadece dergi de değil. Kulübün içinde aktif olmaya başlayınca yeni insanlarla tanıştım. Hoş, kaliteli insanlar. Oturup iki laf edebileceğin ya da en azından gördüğünde selam verebileceğin türde. Bu da ayrı bir güzellik. Sadece kulüp odasına gidip orada boş boş oturmak bile rahatlamama yetiyordu. Şimdi tatilin başlaması sebebiyle kulüpten 3 ay uzak kalacak olmak da bir nevi burukluk benim için.
  • Kulübün bünyesinde 2. dönem konferanslar ve toplantılar da düzenledik. Bu meşguliyet de beni çok yormasına rağmen canlı tuttu.
  • Hukuktan birkaç arkadaş Avrupa Birliği projelerine katılmak için bir proje grubu oluşturmuşlardı. Benim de gruplarına katılmamı teklif ettiler, ben de kabul ettim. Zaten çok da bir şey yaptığımız yoktu, proje filan bakınıyorduk, mail filan atıyorduk herneyse. O grubun lideri pozisyonundaki çocuk dün gece benden hoşlandığını filan söyledi. İşin ilginç yanı ta benden eylülden yani ilk gördüğü andan beri hoşlanıyormuş -ki ben çocuğu ilk kez şubatta filan gördüm sanırım. Çok bir muhabbetimiz de yoktu. Sadece son bir hafta içinde 2 gece facebook chat'te biraz muhabbet ettik. Onun haricinde yüz yüze merhaba-merhaba haricinde konuşmuşluğumuz bile yok doğru dürüst. Nerden çıktı birden bu olay, nasıl cesaret etti anlamadım. Bir de böyle onun için çok zor olduğunu filan da yazmış. İyice kötü hissettim kendimi. Tabii bu proje grubu açısından da kötü oldu. Bugün tekrar bir şeyler yazdı muhabbet olsun diye ama tabii arada garip bir hava var. Ne ben doğru düzgün konuşabiliyorum ne de o. Böylece bu işin de içine etmiş oldu. Sadece arkadaş kalsak, doğru düzgün işimize baksak olmuyor muydu yahu? Çok sinir oldum zaten. Ortak derslerimiz de var ve muhtemelen olmaya da devam edecek. Kendimi rahatsız hissedeceğim haliyle. Umarım bu olay hiç olmamış gibi davranabiliriz. Şu an cidden bunu istiyorum.
  • Bu arada yarın okuldan birkaç arkadaşla Amerika'ya gidiyorum 3 haftalığına. Güzel geçmesini umuyorum. Okulun ayarladığı bir gezi olduğu için her daim hayal kırıklığına uğrama ihtimalini göz önünde bulunduruyorum; ama yine de daha önce Amerika'ya gitmediğim için en azından yeni bir yer olması hasebiyle güzel olacağını düşünüyorum.
  • 2-3 hafta öncesine kadar kendimi birinden hoşlanıyor zannediyordum. Bu zannetme aşaması ortalama 3 hafta sürdü. Sonradan onu görmediğim bunca zaman içinde aslında pek de özlemediğimi ve pek de aklıma gelmediğini fark ettim. Yani onu sevsem, hoşlansam filan böyle olmazdı herhalde değil mi? Bir de aradaki gizem perdesi kalkmaya başladıkça da ona olan ilgim azaldı. Sanki daha fazla tanıdıkça daha az hoşlanmaya başladım. Aynı bölümdeyiz ve o benim üst dönemimde; ama yine de ortak derslerimiz olduğu için sınıfta beraber olduğumuz zamanlar oluyordu. Tabii sınıf/amfi ortamında tanışmak, arkadaşlık kurmak gibi şeyler pek olmadığı için biz kulüp aracılığıyla tanışmıştık ve yine kulübün etkinlikleri ve kulüp odasındaki muhabbetler aracılığıyla arkadaş olmuştuk. Sonra ondan hoşlanıyormuşum gibi geldi; ama şimdi aslında hoşlanmadığımı düşünüyorum. Ama hoşlanmış da olabilirim. Belki şu an 3 haftadır onu görmüyorum diye unutmuş gibi olabilirim; ama okullar açılınca yine onu görünce saçmalayabilir ve "nasılsın?" sorusuna ne cevap vereceğimi unutabilir ve 2 dakika boyunca kekeleyebilirim. Yani durum çok karışık. Ne hissediyorum bilmiyorum. Okullar açılınca ne olur bilemem.
  • Genel olarak yalnızlık durumum devam ediyor. Ben bu arkadaşlık, dostluk olaylarını çok kıvıramıyormuşum gibi geliyor. Mesela çok sevdiğim arkadaşlar var; ama sık sık onlarla görüşmek de sıkıyor beni, bıktırıyor. "Azıcık rahat bırakın da nefes alayım" diyesim geliyor mesela. Yani yalnızken moralim bozuluyor; ama arkadaşlarla iken de az rahat bıraksalar da kafamı dinlesem diye boşluk kolluyorum. Ben bile anlayamadım ne istediğimi. Çok pis ve bencil bir insanım bana kalırsa. İnsanlar haklı çevremde durmak istememekle. Zaten arkadaşlıklarım da artık çok uluslararası düzeyde. Tayvanlı, Nijeryalı, Faslı, Cezayirli, Endonezyalı ne ararsan var. Çok güzel bir şey bu aslında. Farklı kültürlerden insanlarla bir araya gelmeyi seviyorum. Her şeyden önce eğlenceli bir kere.
  • Sonra bir çocuk var bizim bölümde uyuz oluyorum. Ama yani öyle böyle değil, neredeyse tiksinti halini aldı bu durum. Aslına bakarsa çocuğun hiçbir şey yaptığı da yok, hatta çok da iyi bana karşı. Ama yine de sebepsiz bir antipati besliyorum çocuğa karşı. Aslında biz başta iyiydik. Muhabbet filan da ediyorduk bilhassa müzik, sinema ve edebiyat üzerine. Ama sonradan çocuğa kıl olmaya başladım. Çünkü çocuk kendini entelektüel sanan gerizekalının teki. Gitar çalabiliyor, ek olarak da 2 film izleyip 3 kitap okumuş diye kendini bir şey zannediyor. Sürekli insanlara yukarıdan filan bakıyor, insanları hor görüyor. İşte buna tahammül edemiyorum. Suratına yumruğu çakıp 32 dişini avucuna döksem yine de sinirim geçmezmiş gibi geliyor böylesi zamanlarda. O derece yani. Gerçi bana karşı yapmıyor bunu. Beni takdir ediyormuş(!) çünkü sağolsun. Hatta bazen "bizim gibiler" filan gibi cümleler kuruyor ki tam dayaklık. Ne zannediyor kendini bilmiyorum. İdiot şey. Hayır gerçekten kendini zannettiği kadar entelektüel, kültürlü filan olsa içim yanmayacak. O zaman derim ki "çocuk biliyor, havasını da atıyor ağğbii". Ama öyle de değil. Neyine güvenip insanları böyle küçük görüyor anlamıyorum. Bak yine sinir oldum. Ondan bahsetmek bile ruh halimi değiştirdi. Şu an duvara yumruk filan atmak istiyorum sinirim geçsin diye. İşin kötüsü her ne kadar kendime bile itiraf etmeye korkuyor olsam da bu çocuk benden hoşlanıyor olabilir. Hele de böyle bir şey olursa hepten bittim ben. Artık kendimden de nefret ederim. Gerçi zaten sürekli tersliyorum. Öyle bir niyeti varsa da vazgeçmiştir herhalde; ama yine de bazı imaları filan oldu. O yüzden korkuyorum. Bir de başka bir arkadaş da durup dururken "bu çocuk senden hoşlanıyor olmasın yoksa?" dedi, işte o zaman baya bir korktum. Hani ben şüphelensem filan neyse de dışarıdan nasıl böyle görünüyor olabilir bilmiyorum. Hele de bu durumdan şüphelenen kız, o çocuğun imalarının çeyreğinden bile haberdar değilken. Yani bu durum sinir bozucu olduğu kadar korkutucu da. Umarım işler sarpa sarmaz. Çünkü her ne kadar ondan nefret etsem de ona katlanmak zorundayım; çünkü o da kulüpte ve aynı sınıfta ondan kaçınsam bile kulüp işleri sebebiyle yüz göz olmamız gerekecek kaçınılmaz olarak.
  • Bir de uzun zamandır (neredeyse 2-3 yıldır) saçlarımı boyatmayı çok ama çok istiyorum (şu üstte gördüğünüz renge); ama ben de çok iğrenç durur da ortalarda palyaço gibi dolaşmak zorunda kalırım diye korktuğumdan cesaret edemiyorum. Birinin beni cesaretlendirmesi lazım sanırım.

1 yorum:

Mehmet Sercan Kaya dedi ki...

vallahi özlemişim. arayı soğutma :)