12 Aralık 2011 Pazartesi

bilinçaltım üst oldu.


Bilinçaltımı üst eden harika arkadaşlara sahibim. Onlar yüzünden hiç görmemem gereken rüyalar görüyorum ve günüm alt üst oluyor.

*

Bir arkadaş var. Hakikaten arkadaş ama. Başka bir şey değil. Ama ben iflah olmaz bir sapiosexual olduğumdan uzun zamandan beri bu arkadaşa müthiş bir hayranlık besliyorum. Yani o günlerce konuşsun, ağzım açık dinlerim, öyle biri gerçekten. Sadece bilgili, kültürlü vs. olması da değil de, onunla konuşmak da bir ayrı güzel. Neyse işte bu arkadaşa ben baya bildiğin hayranım. Tabii bunu içimde yaşamaya gayret ediyorum o ayrı.

Bu arkadaşla alakalı en büyük korkum ondan hoşlanmak. Yani hayranlığımın hoşlanmaya dönüşmesi. Aslında kendime itiraf etmek istemesem de uzun zaman önce zaten dönüştü; ama ben zihnen, kalben ve miden (evet, mideme ağrılar giriyor çünkü) böyle bir şeyle meşgul olmak istemediğim için, değil herhangi birine bundan bahsetmek, kendi kendime düşünürken bile bunu inkar ediyorum. Çünkü inkar etmek zorundayım. Her ne kadar hayranlık duyduğum bir insan olsa da onla bir ilişki yaşamamız durumu bence tam bir fecaat olur. Yani her ne kadar ona hayran olsam ve bir çok ortak yönümüz bulunsa ve arkadaş olarak çok da güzel muhabbet ediyor ve anlaşıyor olsak da, her şey böyle kalmalı. Fazlası değil. Çünkü bence biz iyi arkadaş, kötü sevgili olurduk. O yüzden hayranlığımı hayranlık olarak tutabilmem şart. Benim bu konudaki en büyük destekçim, sağolsun yine o. Eğer o bana karşı farklı bir davranış tarzı geliştirseydi, yani ne bileyim arkadaşlıktan başka yönlere çekilebilecek imalarda bulunsaydı belki bende de bir duygu derinleşmesi yaşanabilirdi; ancak onun tarafında herhangi bir şey yok. Onun için arkadaştan öte olabileceğimi hissettirecek en ufak bir sinyal bile vermedi şu ana kadar ve bunun için gerçekten minnettarım. Eğer karşılık bulabileceğim hissetseydim, durum ondan hoşlanma ve hatta hatta sevme, aşık olma aşamasına kadar çoktan giderdi; ama o, o kadar nötr ki duygularım hayranlıktan öteye geçemiyor(du).

Ancak son günlerde her şey o kadar üst üste geldi ki. Birbirinden bağımsız arkadaşlarımın -ki az filan da değil tam 5 tanesi, bizim O'nunla ne kadar iyi bir çift olacağımızdan, ne kadar yakışacağımızdan filan bahsettiler (ki bu arkadaşlar ona karşı böyle bir hayranlık beslediğimden filan haberdar da değiller). Gelip gidip birbirimize ne kadar benzediğimizi, ne kadar yakışacağımızı vs. uzun uzun anlattılar. Benim zaten düşünmek bile istemediğim bir mevzuyu defalarca önüme getirdiler. Neden ondan hoşlanmıyormuşum ki, hem çok yakışıklı ve karizmatikmiş hem de çok entelektüel, birbirimizden daha iyisini mi bulacakmışız. Resmen 2 hafta boyunca beynimi yediler. O kadar insan bir şeyler söyleyince insan ister istemez düşünüyor tabii; ama her düşünme bu işin olamayacağı ile noktalanıyordu. O yüzde çok direndim, zihnimden atmaya çalıştım. Ama bu süreçte o arkadaş bana biraz kırıcı olabilecek bir şey yaptı. Söylediğim bir şeyle dalga geçti. Normalde hiç umursamayacağım hatta benle dalga geçenle beraber oturup kahkaha atacağım bir şey. Ama nedense onun böyle yapması farklı bir durum yarattı bende. O an anladım ki, arkadaşlar beynimi çoktan bulandırmışlar bile. Çok tehlikeliydi bu gerçekten. Olayın buraya dönüşmesini hiç istemiyor(d)um çünkü.

Neyse birkaç gün boyunca bizi hiç kimse yakıştırmadı, rahatlamıştım, mutluydum. Ama dün gece fark ettim ki "subconscious never forgives". Rüyamda bir ortak arkadaşımız ikimizin arasını yapmaya çalışıyordu, aslına bakılırsa aslında onun arkadaşı ama ben de az buçuk tanıyorum işte. Neyse işte birbirimiz için ne kadar uygun olduğumuzdan, çok iyi bir çift olacağımızdan filan bahsedip ikna etmeye çalışıyordu. Ben ondan kaçındım bu sefer de bir hoca girdi rüyaya, hangisi olduğunu bile hatırlamıyorum ama o da aynı şeyleri söyleyerek ikna etmeye çalıştı. Arada dünya kadar şey de oldu tabii ama genel olarak böyleydi durum. Ve olaylar baya baya pozitif de ilerliyordu yani. Sonra kalktım ve kendimi berbat hissetmeye başladım. Berbat hissediyordum; çünkü çok güzel bir rüya olduğunu düşünmüştüm, mutlu bir rüya olmuştu benim için. Oysa öyle olmamalıydı. Kabus gibi geçmeliydi o rüya. Kalktığımda "oh neyse ki sadece rüyaymış" denilen türden bir şey olmalıydı. Her aklıma geldiğinde mideme ağrılar girmemeliydi mesela. "Hoşlanmıyorum sadece hayranım" dediğimde kendime inanmaya devam edebilmeliydim mesela.

Bugün öyle ya da böyle saatlerce bir aradaydık. Ve midem çok fenaydı. Öyle olmamalıydı ama. Sadece normal, onunla konuşmaktan zevk alan biri olarak kalmalıydım. Göz göze geldiğimizde -ki iki arkadaşın göz göze gelmesi hakikaten fazlasıyla olağan bir durum- bunun bir önemi olmamalıydı. Arkadaşların söyledikleri bilincimden gitmiş, gitmiş ama bilinçaltıma gitmiş. Şimdi de böyle oldu işte.

Ama ben rüyalara göre hareket edip zihnen, kalben ve miden acı çekemem. Tehlikeli sınırı aşmadan kendimi durdurmalı ve hatta kendimi geri çekmeliyim. Yoksa midem kendi kendini sindirecek. Olmasın öyle. Seviyorum ben midemi.

4 yorum:

gribulut dedi ki...

sende bilinç filan kalmamış, uçurmuş herif resmen :) dikkatli ol diycem boşver akarına git :)

l b dedi ki...

YUH. allaşkına bloguma gidip son yazdığım şeyi oku. %12347654 aynı durumun içindeyiz. çıldırıcam.

Fhi Hji dedi ki...

Ayni seyler bende de oluyor dert etme desem öyle böyle degil. Goz gore gore aciya yaklasmak bi de elinde olmadan cok sıkıcı ve kötü bi durum.

Fhi Hji dedi ki...

Ayni seyler bende de oluyor dert etme desem öyle böyle degil. Goz gore gore aciya yaklasmak bi de elinde olmadan cok sıkıcı ve kötü bi durum.