4 Ağustos 2011 Perşembe

les amours imaginaires.




mantığın ötesindeki tek gerçek aşktır.
-alfred de musset.

*

birbirimize günde 20 ile 25 günde mesaj atarız. ben hep "hadi, miami kumsalına otostop çekelim," derim. hemen cevap verir. bir saniye sonra mesaj gelmiştir. ama her zamanki gibi. ben mesajlarıma cevap vermesi uzun zaman süren o küstah pislik jean marc'a aşık olurum. ne kadar aptalım. bazen ben bilgisayar başındayken paniğe kapılırım. hemen endişelenirim. eğer yenile tuşuna her bastığımda bir kişi ölse bu dünyada kimse hayatta kalmaz. siktir.

*

kedimiz. marilyn. kedi ortada yoktu. hemen anlamıştım çünkü kedinin çan sesini duymamıştım. kedinin tasmasına çan takmıştı. şu cüceler gibi... noel baba'nın elfleri. küçük bir çan. kediye çan takmıştı. şeker göründüğünü düşünmüştü. her zaman sesini duyardın. ama eve geldiğimde, ses yoktu. ben de marilyn diye seslendim. çan sesi yine yoktu. vitrinde içi ıvır zıvır ve bozuk para dolu seramik bir vazo vardı. o da yoktu. sonra odada şöyle bir etrafa baktım. sadece çizmelerim vardı. koşu ayakkabıları yoktu. hiçbir erkek eşyası yoktu. doğal olarak ışık hızıyla her yere baktım. her şeyi götürmüştü. bütün pılı pırtısını almıştı. mutfak masasının üzerinde mavi not defterinden koparılmış bir yaprak vardı. üstünde almanca yazıyordu. çünkü o almandı. hala da öyle olmalı. hayatımı seni çok severek harcamak istemiyorum.

*

yarı yarıya olamazsın. heteroysan heterosundur. gaysen gay. ruh hali saçmalığından sakın bahsetmeyin bana. nem oranı libidonuza etki etmez. ya da ayın kova burcuna etkisi. bi' siktirin gidin ya!

*

her şeyi biliyorum. her şeyi. çalıştığı yeri...yemek yediği restoranları. kaldığı apartmanın önünden geçiyorum. geçen gün kapıcısına rastladım. nedne bilmiyorum ama ona evde olup olmadığını sordum. kapıcı ondan bahsetmeye başladı. ben de dinledim. ben de ondan bahsetmeye başladım. hakkında az bir şey biliyordum. ama onu anasınıfından beri tanıyormuş gibiydim. bir noktada sıçtığımı fark ettim. sonra ben de ondan cindy rosenberg'in selamını söylemesini istedim. sapığın teki gibi gözükmeme için tabii. eğer hakkında bu kadar çok şey bildiğimi bir öğrenseydi. babası 2002'de inmeden öldü. annesinin jocelyne fuarı'nda rengarenk tahta çiçekler standı var. eğer bir bilseydi. muhtemelen tanık koruma programına girerdi. mafyadan saklananlar için. öldüren cazibe'deki glenn close var ya. aynen ben.


*

onu arayamazsın, ona yazamazsın ya da onunla konuşamazsın. artık bitmiştir. onun gittiği bir partiye ya da bara gitmezsin. benim bir yıl kadar sürdü. şanslı olanlar daha çabuk atlatırlar. iki hafta, iki ay, hatta iki gün. onu ne zaman görsem donup kalırım. vücuduma kramplar girer. yeni erkek arkadaşını kıskanırım. ama artık değil. çünkü onu unuttum. sonbaharda yapraklar düşer...sonra da kar yağar. noel'i kuzenlerim aptal kız arkadaşlarıyla beraber geçirir. ilkbahar, yaz, sonbahar gelir ve gider. ben de unutuveririm. sadece kötü bir anı olarak kalır. herkesinki gibi bir anı. beni sevmesi için yaptıklarımı ya da harcadığım paraları düşünürüm. anlayacağın her şeyi düşünürüm. o kadar utanırım ki...şarkı söylemeye başlarım. şarkı söylerim. sikeyim. oturma odasında, duşta, bulaşıkları yıkarken şarkı söylerim. söylerim yani.


*

onun evime taşındığı gün her şey bitmişti. bu ilişki bitmişti. hayır, tabi ki de o anlamda bitmemişti. yani hala birlikte yaşayıp, seks yapıyorduk. ama bütün o ayrıntılar anlamsızlaşmıştı. bitmişti yani. ilk başta tabi ki kendimizi kötü hissettiğimizden kabul etmek istemedik. taşınma ve o nakliye masrafları.. bütün her şey. bütün o yaşananlar. dünya kadar masraf yapmıştık. artık "beyfendiciğim" para kazandığından ben de gidip kendini becermesini söyledim. biz de.. biz derken sadece kendimi kastediyorum. ben.. yani kendim.. resmen kara sevdaya yakalanmıştım. o berlin'de yaşıyordu. bense dorion caddesi'nde. sanırım uçağa atlayıp yanına gitmeye falan aşık olmuştum. bilmem ki. uçağın inmesine, kafelere ya da sigaralara, başka bir yerden esen rüzgara, aksanına aşık olmuştum. artık yoktu. o mefhuma aşık olursunuz. ondan daha çok o mefhuma aşıksınızdır. aranızdaki mesafedir sevdiğiniz. ama aranızda mesafe kalmayınca, işte o zaman aşılacak okyanuslar kalmamıştır. artık sadece bir koridor uzağınızdadır. her neyse.. artık bitti.


*

"gönder"e bastım. artık canıma tak etmişti. uyanmıştım artık. tüm hayatımı hotmail'de e-posta bekleyerek geçirmeyecektim. tamam, başlarda güzeldi ama sonra bir eğlencesi kalmadı. bu hissi hepiniz bilirsiniz. gelen kutusu'nda yeni e-posta olduğunda koyu olarak yazılır. e-posta gelmiştir yani. hemen tıklarsınız ve karşınıza çıkar. ondan gelmiştir diye. daha çok sevinirsiniz çünkü gelen kutunuz koyu renktedir. ama e-posta amazon'dan gelmiştir. hay aksi! ya da abajur depo satışından.
reddedilmek zordur ama artık olan olmuştur. bam! hayır. bam! aynı giyotin gibidir. bam! ama bir cevap beklemek, o karar verirken kendini haftalarca kötü hissetmek ve delirmekse kafanın ağır çekimde kopması gibidir. uzun ve ağır ağır bir hayır gibi. ama bir noktadan sonra insana bıkkınlık gelir. arızaya bağlarsın. arızaya bağlarsın ve her şeyin boka sardığını düşünürsün. her şey kararır ve yanıp kül olur. ben de gönder'a bastım.

*

bir kafede onu bekliyordum. ama o gecikmişti. ama sadece bir dakika. o kadar da önemli değil. birinci aşama: onun geç kalmasını sevmektir. bu onu daha insani yapar. çekiciliğini arttırır. ikinci aşama: ajandamı kontrol ederim. kendimi sorgularım falan. belki de benim bir yanlışım vardır. kafamda senaryolar yazarım. kendimi başka bir kafeye geç kalmışım gibi hayal ederim. şöyle bir etrafıma bakarım. doğru yerdeyimdir işte. 32 dakika geçmiştir. üçüncü aşama: kendi kendime beklemenin sorun olmadığını söylerim. kendime meşgaleler bulurum. bir şeyler okurum. okur gibi yaparım aslında. ama hep aynı paragraftayımdır. lavaboya giderim. sipariş veririm. şimdi ondan nefret ediyorum işte. kafamın içinde ona hakaretler yağdırırım. kafeye geldiği anda söylenecek güzel sözler bulmaya çalışırım. 39 dakika geçmiştir. ve o gelir. nefes nefese. hala yakışıklı. trafik kötüymüş. evet. ben de onu mazur görürüm. derim ki, bu kadar geç kalman tabi ki olağan. çünkü.. çünkü ben zayıf biriyim ve eğer birine çok fazla değer vermişsem benim için o daima haklıdır. sikeyim.

*

-çok sigara içiyorsun. geçen sefere göre.
+aynı miktarda içiyorum. sigarayı seviyorum. sigara içmek sanki unutmak gibi. moralim dibe vurduğunda sigaram elimdeki tek şeydir. yakarım, tüttürürüm ve sesimi keserim. böylece duygularımı saklarım. sigara duyguları saklar. mentollü ve vanilyalı sigaralar vardır. bazı insanlar sever. mentollü sigaraları, vanilyalı sigaraları, çikolatalı sigaraları, sigaralı sigaraları. sigara benim delirmemi engeller. beni hayatta tutar. beni ölene kadar hayatta tutar.
-sen iyi misin?

*

+ o olduğunu biliyordum. daha önce hiçkimseyi bu kadar sevmemiştim. zormuş. ama dayanabilirim. genellikle hayatının ileri dönemlerinde ruh eşinle tanıştığını biliyorum. benim için kötü oldu. ben şimdi, daha 25 yaşındayken tanıştım. konu seks bile değildi. seks umrumda değildi ki. asıl olay bu değildi. önemli olan...sabahları birisiyle uyanmaktı. aynı yastığa baş koymaktı. önemli olan yastıktı. kötü adamlar geldiğinde onun orada olduğunu bilmek. mecazi anlamda tabii. kötü adamlar asla gelmez. rüzgar eserken karnının tok ve sevdiğinin yanında olması. nefesinin sıcaklığını omzunda hissetmek. işte bu kadar. yastık.
+ evet. biraz şey. hiçbenim kadar moral bozucu birini gördün mü, yoksa ben ilk miyim?
- 20 senedir kuaförüm. bir sürü tekli yastıkların saçını yaptım.


1 yorum:

Sam Scarlet dedi ki...

muhteşemmiş!