15 Eylül 2011 Perşembe

"Ve ama sıkıntı öldürüyor."


9 saat sonra İstanbul'a gitmekte olan otobüste olacağım. Şu an sıkılıyorum, o zaman da sıkılacağım muhtemelen. Hayatım sıkılmakla geçti. Çocukça gelebilir ama birkaç yıl öncesine kadar canım sıkıldığı için ağladığım zamanlar da oluyordu. Hayır; üzgün değildim, acı çekmiyordum, kızgın da değildim; ama yine de çok sıkılıyordum işte. İçimde, patlayacakmışçasına ve de iç organlarım ile bir miktar kanı çevreme bulaştıracakmışçasına büyüyen, şişen bir şey vardı. Sebebi yoktu, sıkılıyordum işte. Sonra da bu sıkıntı hali yüzünden oturup ağlıyordum. Elimden daha iyisi gelmiyordu. Artık pek ağlamıyorum ama yine de çok sıkılıyorum. Kendimi bildim bileli yapabildiğim en iyi şey: mütemadiyen sıkılmak.

*

“...Çünkü sıkıntı öldürüyor. Ve ama sıkıntı öldürüyor. Acı ve öfke değil, ama sıkıntı öldürüyor. Çok geçici, anlık, masum, makul olabiliyor sıkıntı, ama öldürüyor. Sıkıntı eğlence istiyor, tatil istiyor çünkü. Tatil çoğulluğa, çoğulluk gövdelere, yeni kelimelere, yeni yüzlere yol açarak öldürüyor. Sıkıntı davet ediyor, açıyor. Acı ortak olmayanı defediyor, kapatıyor. Sıkıntı çözüyor, öfke bağlıyor. Sıkıntı plan program demek çünkü. Program yazlıklara savuruyor, sayfiyelere, yumuşak içkilere, pahalı yemeklere yol açarak çözüyor. Acı kendi yasasını durmadan fısıldıyor, öfke hatırlatıyor oysa: Dağılmayın, unutmayın, yetinin, oturun oturduğunuz yerde. ama sıkıntı vuruyor, parçalıyor, gebertiyor. Sıkıntı kutlamalar, şenlikler istiyor çünkü. Sıkıntı ille de dans diyor, kahkaha diyor, acının da öfkenin de içini boşaltıyor. Acı öfke ve korkuyu yeniyor, sıkıntı okşuyor. Sıkıntı arzuyu kaşıyor, acı ve öfke terbiye ediyor. Acı değil, öfke değil, sıkıntı öldürüyor.”
*Murat Uyurkulak - Tol.

1 yorum:

stickman dedi ki...

Sebebi yok gibi görülse de aslında sebebi var gibime geliyor. Mesela insanın canı sıkılabilir, normaldir ama canı sıkıldığında aklına bişey gelir yada birinin tavsiyesi üzerine bişeyler yapar ve can sıkıltısından en azından bir süreliğine kurtulur. Burda bahsettiğim normal insandı. İkinci ve sonrasında bahsedeceğim insanlar ise pek normal olmayan insanlar. Az önceki gibi can sıkıntısını gidermek için bulduğu şeyi yaparken de canı sıkılan insan mesela. Şöyle bir insan da var ki, can sıkıntısına bulduğu çözümü gerçekleştirirken can sıkıntısını özlediği bile oluyor. Bir de şöylesi var; canı sıkılır, aklına yapacak bişeyler gelir ama ya yeterince keyif alacağını düşünmez yada o şey aklına geldiği an nasıl başlayacağını, yaparken ve sonrasında neler hissedeceğini, neler olacağını bir saniye içinde tüm ayrıntılarıyla düşünür, bilir ve vazgeçer. Doğal olarak canı daha da çok sıkılmaya, içi patlayacakmış gibi olmaya devam eder. Bir de üşengeçlik. Geçen gün yine nasıl canım sıkılıyor anlatamam. Ulan bi vişne hoşafı içeyim bari dedim. Vişne hoşafı içmenin can sıkıntıma iyi geleceği düşüncesini yakalamışım, keyiflendim. İnanır mısın, mutfağa gittim, buzdolabının kapağını açtım, vişne hoşafının olduğu tencerenin önünde 7-8 tane soda şişesi vardı. Tencereyi çıkarmam için o şişelerin hepsini çıkarmam gerekiyordu. Sonra tekrar koymam. O şişeleri görmem bir kap vişne hoşafı için ne kadar uğraşacağımı düşünmemi tetikledi. İki üç saniye boyunca donuk bir ifadeyle şişelere bakıp buzdolabının kapağını kapattım ve yine donuk bir ifadeyle odama geri dönüp yattım. Mesela ben bazı zamanlar ilk tarif ettiğim insan olsam da, çoğu zaman onun dışındaki hepsiyim. Sen de öylesin gibime geliyor. Hep üşengeçlik, bezginlik ve hiçbişeyden yeterince keyifalamama hissiyatı yüzünden oluyor bu can sıkıntısı.